23 Ağustos 2009 Pazar

Kafes


Hafif bir kar yağıyor,
Şehri tane tane hüzün sarıyor.
Ve ben bir bankta,
Gözlerim umutsuz, çok uzakta.
Şehir aklara bürünürken,
Kalbim sonsuz bir karanlıkta...

Bir amca oturuyor yanıma,
"Niye bu kadar dertlisin oğul,
Daha çok gençsin oğul.
Hayatta hiçbirşey için,
Ne üzül...
Ne de
Hüzün denizinde boğul.
Söyle oğul nedir derdin?
Şu an nedir en çok istediğin?
Güneşli güzel bir günmü?
Bol para, şan, şöhret mi?
Sonsuz bir karanlıkta, aydınlığa koşmak mı?
Dipsiz bir sonsuzlukta, sona ulaşmak mı?
Kuşlar kadar özgür, dünyayı dolaşmak mı?
Güller dolu bir bahçede olmak mı?
Dertsiz tasasız yeni bir hayat mı?
Yıldızlara, aya, semaya varmak mı?
Bir adada tek başına olmak mı?
Söyle oğul nedir derdin?
Şu an nedir en çok istediğin?"

Şefkat ışığıyla parlayan,
Yılların yogunluğuyla puslanan,
Bir çift, yarı kapalı göze bakarak;
Sadece "O" diyebildim.

"Ey oğul!
Şu kısa ömürde
En zor olan şey,
Uğruna can adanacak
Bir Canan bulmaktır,
Ki bulsan bile;
Canan sana can olacak mı?
İyi düşün oğul,
İyi düşün,
İyii!..."

Tek bir kelime bile edemeden,
Şehrin aklığına aklık katarak,
İçime hüzün tohumları ekerek gitti,
Sırtında kırk dert kamburu çıkmış,
Her yanı hayat kokan amca.
Bankta bıraktığı fikir çuvalına,
Son bir umut bakışı bile atmadan.
Sanki her adımı
Seni benden dahada uzaklaştırıyordu,
Beni benden çalıyordu.

9 Şubat 2003
03:24

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder